2 Ağustos 2021 Pazartesi

Temmuz Okumaları 2 - İklim Krizi - Müsilaj

 Konuk Yazar: Dr. Levent Yurga (Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi) 

Marmara’daki Müsilaj Problemi 

Müsilaj, neredeyse dünyanın tüm denizlerinde kıyısal bölgelerde insan gözünün göremeyeceği boyutlarda oluşan bir doğa olayıdır. Milimetrenin binde biri kalınlıkta olan birkaç mikron inceliğindeki mikro fibriller ve mikro agregatlar şeklindeki çok küçük oluşumlar, milyonlarca yıldır insanın fark edemeyeceği ufak ölçülerde sürekli oluşup bir süre sonra kaybolan bir çevrimdir aslında. 

Deniz yüzeyinde gördüğümüz müsilaj, taşıyabileceğinden fazla kirliliğe maruz kalmış denizlerin kıyısal kesimlerinde görülür. Doğanın, insanlığın (dergide “insanoğlu” diyordu ama hiç sevmediğim bir söylem olduğu için değiştirdim  ) yarattığı kirliliğe karşı bir cevabıdır. Milyonlarca yıldır müsilaj şeklinde bir doğa felaketi oluşturmadan, dipte bakterilerin ürettiği bu mikro iplikçiklerin ve mikro agregatların, zamanla yüzeye çıkması ve sonra da güneşin ultraviyole ışınları ile parçalanıp tekrar dibe çökmesi oluşan doğal bir çevrimdir. Deniz salyası dediğimiz müsilaj olayı ise, bu doğal çevrimin aşırı kirlilik ile bozulması ve bakterilerin bozulan ekosistemde müsilaj denen yaşam alanını oluşturmasıdır. 

Deniz Karı Nedir? 

Müsilaj oluşturacak mikro iplikçik ve agregatlar deniz dibindeki bakteriler sayesinde önce dipte oluşuyor. Daha sonra bu mikro iplikçikler bir araya gelerek, hidrojen atomları ile bir heliks örgüsü oluştura oluşturan deniz yüzeyine çıkıyor. Bu mikron kalınlığındaki mikro agregat iplikçikleri, yoğunlaşarak kolloidal, çok gevşek yapıda jelimsi bir yapı oluşturuyor. Bu aşamada bu jelimsi yapı insan gözüyle görülmeyecek kadar ufak ve şeffaf parçacıklardan oluştuğundan, bu olayın varlığından bile uzun süre haberdar olamadık. Nitekim Güneş’ten gelen ultraviyole ışınları sayesinde Bu yapılar bir süre sonra parçalanıp yok oluyor. Parçalanan mikro iplikçikler “ deniz karı” na karışarak tekrar dibe çökmekte. Deniz karı, denizdeki fitoplanktonik ve zooplanktonik canlıların ölerek yavaşça dibe çöküşüdür. Bu çöken deniz karına; balıkların dışkıları, ölen diyatom ve dinoflagellatların cesetleri, ölü bakteri kolonilerinin cesetleri, denizin ilk 30 metre kısmında yaşayıp çeşitli nedenlerle ölen denizanaları, balıklar, balık larvaları ve dipten geçici olarak yüzey çıkmış dip canlılarının larvaları da katılır. Bahsettiğimiz mikro iplikçikler ile birlikte deniz dibine yağan bu organik ve inorganik tüm malzeme deniz karı olarak adlandırılır. Milyonlarca yıldır deniz dibine yağan deniz karı dipte birikir. Bu malzeme, Güneş ışınlarının erişemediği derin dip kısımlarda birikir ve bakterilerin yardımıyla deniz dibindeki yaşamın temel kaynağını oluşturur. Bir süre sonra yüzeye çıkan bahsettiğimiz mikro iplikçik ve mikro agregatlar, deniz karını kullanarak enerji üreten bakterilerin bir yan ürünüdür. 

Ekosistemdeki Değişimler

Şu anda Marmara Denizi'nde ise bu kolloidal iplikçikler, denizin kirliliği sayesinde bir arada tutularak kalınlaşmakta. Ortamda bulunan diyatomların ve diğer fitoplanktonik türlerin bu ilkel formdaki müsilaja katılmaları ile tabakanın kalınlığı artıyor. Özellikle diyatom türlerinin hücre dışına bıraktıkları polisakkarit salgılar, bu şeker içerikli saldırı kullanmayı seven dinoflagellat türlerini ve bunları avlayan çeşitli siliyat türlerini müsilaj tabakasına çekiyor. Karalardan denize dökülen ırmakların taşıdığı kirliliğin içinde nikel, kadmiyum gibi elementleri yanında demir de Marmara Denizi'ne dökülüyor. Demir, ilk 30 metre derinlikteki önceden kirletilmiş kısımda bulunan fosfatı bağlar ve dibe çöker. İlk 30-40 metre derinlikte fosfatın neredeyse hiç bulunmadığı, ölü bir tabaka oluşur. Böyle bölgelerde asıl canlılık dipte görülür. Dipteki bakteriler, hidrojen sülfürü kullanarak bu depolanmış demiri çevrime sokar ve demir, demir iyonları şeklinde yüzeye çıkar. Demir, aşırı alg üremesini patlatan elementlerden biridir. Böylece, yüzeyde değerli demiri kullanarak aşırı üreme yolunu seçen mikrozooplanktonik türler görülür. Yüzeyde eğer mikro agregatlardan oluşmuş heliks yapıdaki tabakalar da varsa, bu fitoplanktonik türler buralarda yoğunlaşmayı tercih eder. Bu bölgelerdeki Gonyaulax Fragilis gibi bazı dinoflagellat türleri, salgıladıkları aşırı miktardaki hücre dışı polisakkaritlerle jelimsi tabakaya katkıda bulunur. Bu gibi polisakkarit salgılayan türler, asla tek başlarına aşırı çoğalarak müsilaj oluşturmazlar. Müsilajı direkt içinden alınan örneklere bakıldığında Adriyatik’teki ve Marmara Denizi'ndeki türler hemen hemen aynıdır. Bu türlerin tamamı Edremit ve İzmir Körfezi'nde de bulunduğu halde buralarda müsilaj oluşumu gözlenmez. 

Müsilajlı Denizlerden Balık Yenir mi? 

Müsilaj kalınlığı artıp ışık geçirgenliği azalınca, az ışığı ve oksijensiz ortamlarda yaşamayı seven diğer virüs ve bakteri türleri koloniler halinde buraya geliyor. Böylece müsilaj içine baktığımızda içinde virüsler, bakteri kolonileri, fitoplanktonik organizmalar ve bunların cesetlerinden oluşmuş bir çorba görüyoruz. Aşırı kirlilik ile bozulan deniz ekosisteminde yeni, alternatif bir yaşam alanı matrisidir müsilaj. Ölmüş bir denizde mucizevi bir yaşam alanıdır. Kanserle hastalanmış deniz dokusundaki pıhtıdır. Deniz yüzeyinde içerdiği fitoplanktonik türlerin pigmentlerinden dolayı beyaz, kirli sarı renkte görülen müsilaj, aslında buzdağının sadece görünen kısmı. Müsilajın asıl kısmı yüzeyin altındaki ilk 30-40 metreye kadar kendini gösterir. Bu kısımda müsilaj matriksi, içinde bulunan alglerin pigmentleri yüzünden yeşildir. Daha dibe doğru gittikçe renk kahverengiye döner. Müsilajın içinde Vibrio cholerae ve Escherichia coli gibi tehlikeli bakteri türleri de mevcuttur. Bu bakteri türleri dipteki yengeçleri, balıkları öldürebilir ya da vücutlarında doku lezyonları, iltihaplı, tahriş olmuş yaralı yerlere sebep olabilir. Bu yüzden müsilaj görülen yerlerden yakalanan balıklar yenmemeli, toplanan midyeler tüketilmemelidir. Müsilaj olan bölgelerde bitki ve hayvan tüm canlılık yok oluyor. Turizmi, balıkçılığı, hayvan ve insan sağlığını etkileyen müsilaj sorununun kaynağı denizlerdeki aşırı kirliliktir. Kirliliği oluşturan ise sanayileşme ve arıtmasız kanalizasyon sistemleridir. Bir numaralı sorumlu olan insan, doğada hiçbir çevre felaketine yol açmadan milyonlarca yıldır süregelen doğal çevrimi bozup, bakterilere müsilaj yaptırmayı sağlamayı başarmıştır. O yüzden çevre bilincimizi geliştirip denizlerimizi kirletmemeliyiz, atık sularımızı arıtmalıyız. 

Nasıl Temizlenebilir, Ne Kadar Zaman Alır?

Deniz yüzeyindeki müsilajı petrol kirliliğinde kullanılan temizleme gemileri ile temizleyebiliriz. Fakat sadece yüzeydekini temizlemiş oluruz. Asıl müsilajı oluşturan ve kalınlaştıran olaylar deniz yüzeyinde değil, yüzeyin altındaki ilk 30 metredir. Sığ kısımlarda denizin tabanı, taşlar, yengeçler vs. üzeri bu yeşil yosun tabakası ile kaplıdır ve yoğun şekilde iplikçiklerinin bir araya gelmesi ile büyük öbekler halinde denizin dibini kaplar. Müsilaj görülen kıyısal deniz bölgelerinde biraz uzakta oksijen ve klorofila analizi yapıldığında değerler çok düşük çıkar. Canlılığın ölmesinin bir sebebi de budur. Canlının ölmesinin diğer sebebi ise E. coli gibi zararlı bakterilerdir. Oysa, direkt müsilajın içinden örnek alınıp incelendiğinde, klorofil-a ve oksijen değerleri yüksek çıkar. Müsilajın kendisi bir çevre felaketini ve oksijensiz ortama sebep olurken, içinde yoğun oksijen bulunması tamamen fotosentetik bakteri ve fitoplanktonik organizmaların müsilaj doku matriksi içinde bir arada bulunmayı tercih etmesi yüzündendir. Deniz dibindeki bu yoğun müsilaj öbeklerini ancak bir su altı hortumu ile yüzeye çekerek temizleyebilirsiniz. 

Peki bu şekilde müsilajdan kurtulmak mümkün mü? 

Tüm Marmara Denizi'nin kıyısında 30 metreye kadar giden alanın düşünürsek bu imkânsızdır. Müsilaj önlemenin tek bir yolu vardır, o da denizi kirletmemek. Denizin karasal hafriyat dökülmemeli sanayi tesislerinin atıkları arıtılarak nehirlere, denizlere dökülmelidir. Özellikle tarımsal bölgelerde kullanılan böcek ve zararlı bitki öldürücü zehirler, yağmurlarla sonunda denize ulaşmaktadır. Çevre kirliliğine yol açacak unsurları masaya yatırıp hepsini çözmek en önemli iştir. 

Ege Sahillerinde Müsilaj Göremeyiz 

Çevre felaketi olarak müsilaj ilk olarak 1996'da Adriyatik Denizi’nde görüldü. Adriyatik'te ve Marmara'da müsilaj oluşumu sırasında ortamda ve direkt müsilaj içindeki bakteri, fitoplanktonik ve zooplanktonik türlere baktığımızda, bu türlerin aynısını Edremit ve İzmir Körfezi'nde de görürüz. Bu fitoplanktonik türlerin kendisi Dünya’nın her yerinde mevsimsel olarak zaman zaman aşırı çoğalarak Red-tide ismi verilen denizin rengini değiştiren alg patlamalarına sebep olmakta. Fakat bu patlamaları asla bir müsilaj oluşumuna sebep olmaz. Ayrıca, topografik olarak karşılaştırdığımızda Adriyatik ve Marmara derin denizlerdir. Marmara'daki en derin yer 1200 metre, İzmir Körfezi'nde ortalama derinlik 30 metre, en derin yeri 100 metredir. Dolayısıyla, İzmir Körfezi'nde mevsimsel olarak sürekli su değişimi olduğundan tabakalaşma görülmez. Ek olarak, İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin 2000 yılında devreye soktuğu büyük kanal projesi sayesinde, İzmir'deki tüm evsel ve sanayi atık suların arıtılmasında ve denize Marmara'daki gibi bir kirlilik boşaltılma işi 20 sene önce durdurulmuştur. Bursa Kocasu, İstanbul Esenyurt'taki Haramidere, Trakya'daki Ergene Nehri hem zirai zehirler ve ağır metaller hem endüstriyel atıklar hem de evsel atıklar ile 50 yıldır arıtılmadan Marmara'ya boşaltılıyor. Son 10 yıldır mega projeler sonucu ortaya çıkan büyük miktardaki karasal hafriyat da Marmara'ya boşaltılmakta. Bu gibi etkinliklerin hiçbiri İzmir Körfezi'nde yapılmadığı için, tüm yıl boyunca değişen miktarlarda deniz suyunda bulunan bakteriler, fitoplanktonik türler (diyatom ve dinoflagellatlar), bir müsilaj olayını başlatacak kirlilik stres eşiğine ulaşamıyoruz. Nitekim İzmir Körfezi'nde azot ve fosfor miktarları asla büyük ve çevre felaketine sebep olacak seviyelere gelmediği gibi her geçen sene de azalarak Körfez temizlenmekte. 

Dolayısı ile İzmir ve Edremit Körfezi'nin dinamik, Marmara müsilaj oluşumunu desteklememektedir. Bugün Marmara'ya dökülen tüm kirlilik dursa, Marmara'nın kendi kendine temizlenmesi oldukça uzun bir süre sonra mümkündür. Adriyatik'te müsilajın kaybolması, alınan önlemlerle 6 yıl sürmüştür. Marmara'daki kirliliği ise Adriyatik'te kirlilikten belki 25 kat daha fazla olduğunu belirtelim. 

DEFNE’NİN KARIŞIK SÖZCÜKLER SÖZLÜĞÜ: 

MİKROFİBRİL: Bir mikrofibril, glikoproteinler ve selülozdan oluşan çok ince bir fibril veya lif benzeri bir ipliktir. Genellikle, ancak her zaman değil, protein lifinin yapısının tanımlanmasında genel bir terim olarak kullanılır; saç ve sperm kuyruğu. 

AGREGAT: AçıklamaTopraktaki kil, mil, kum fraksiyonlarının organik materyal ile canlı salgıları sayesinde oluşturdukları en küçük doğal toprak parçasına verilen isimdir. Toprak fraksiyonlarının bir araya gelerek agregatı oluşturmasına ise agregatlaşma denilir. 

HELİKS: Sarmal 

KOLLOİD: Kolloid, gerçek çözelti ile heterojen karışımlar arasında yer alan ara karışımların adıdır. 

ZOOPLANKTON: Zooplankton, heterotrofik planktondur. Plankton, okyanuslarda, denizlerde ve tatlı su kütlelerinde sürüklenen organizmalardır. Zooplankton kelimesi, "hayvan" anlamına gelen Yunanca zoon ve "avare" veya "drifter" anlamına gelen plantoklardan türetilmiştir. 

FİTOPLANKTON: Fitoplanktonlar, plankton topluluğunun ototrof bileşenleri ve okyanus, deniz ile tatlı su ekosistemlerinin anahtar faktörlerinden biridir. Dünyadaki oksijen kaynağının büyük kısmı bu canlılar tarafından üretilir. 

DİYATOM/ DİATOM: Diatomlar genellikle suda yaşayan, tek hücreli, fotosentez yapabilen ama karada da yaşayabilen alglerdir. Dünya oksijeninin büyük bölümünden sorumlu bu küçük canlıların en büyükleri 1mm genişliğindedir. 1cm3 deniz suyunda 10000 tane diatom canlısı bulunur. Birçok deniz canlısı diatomlarla beslenir. 

DİNOFLAGELLAT: Ateşrengi algler, Pyrrophyta ya da Dinoflagellates Protista aleminin kamçılı, tek hücreli veya koloni halinde yaşayan şubesidir. Fitoplanktonların önemli bir kısmını oluştururlar. 

TOPOĞRAFYA/TOPOGRAFYA: Topoğrafya, bir arazi yüzeyinin tabii veya suni ayrıntılarının meydana getirdiği şekil. Bu şeklin kâğıt üzerinde harita ve tablo şeklinde gösterilmesiyle ilgili ölçme, hesap ve çizim işlerinin hepsi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Üyelerimizden Temmuz Değerlendirme Yazıları

Üyelerimizden Temmuz Ayı Değerlendirmeleri Bu ay toplumsal cinsiyet eşitliği aktivist grubunda regl yoksulluğundan bahsettik. İlk konu olara...